Şehirlerin Gelişiminde Teorik ve Fikri Zemin
Şehir, farklılaşmanın bir organizasyonu olarak tarih boyunca farklı bilimsel disiplinlerin konusu olmuştur. Nicel büyüme, iş bölümünün artması ve giderek karmaşık bir örgütlenme haline gelmesi, şehrin çok fazla unsuruyla bilimlerin konusu olmasına sebep olmuştur. Bu gelişmeler, şehir hakkında farklı alanlarda pek çok yaklaşımın ortaya çıkmasının da sebebidir. Ayrıca tarih boyunca şehirleri ortaya çıkaran ve varlıklarını devam ettirmelerini sağlayan unsurlar aynı olmamıştır. Farklı coğrafyalarda tarihsel, sosyolojik, siyasi, dini etkenlere bağlı olarak farklı şehir tipleri ortaya çıkmıştır. Tarım toplumlarının hâkim olduğu dönemlerde bile şehirlerin karakteristik özellikleriyle birbirlerinden ayrılan yönleri olmuştur. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak şehir konusunda teorik bir çeşitlilikten bahsetmek mümkündür.
Şehir konusundaki teorik çeşitlilik sadece şehir tiplerinden ve şehirlere karakteristik özelliklerini veren unsurlardan kaynaklanmamaktadır. Aynı zamanda farklı teorik yaklaşımlar, şehirleri açıklama noktasında farklı vurgulara sahiptir. Bilimsel açıklama modelleri olarak teorilerin gerçekliğe dair ön kabulleri değişmektedir. Böylece aynı gerçeklik şehrin farklı yönlerine vurgularla açıklanabilmektedir. Teoriler, sadece şehirlerin açıklanması birbirlerinden ayrılmamakta; aynı zamanda bir şehrin gelişimini sağlayan kriterlerin neler olduğu konusunda da farklılaşmaktadır. Şehri oluşturan alt örgütlenmelerin işlevsel ve dayanışmacı yönüne vurgu yapan bir teori ile aynı bölünmenin çatışma ve eşitsizlik üretme potansiyeline vurgu yapan bir teorinin şehir gelişim modelleri de farklılaşmaktadır.
Bu tespitler, bir şehir gelişim modeli üretmek için teorik kabullerin önemli olduğunu göstermektedir. Şehir, daha çok farklı örgütlenmelerin bir ekonomik rekabet alanı olarak görüldüğünde şehrin gelişimi, doğrudan ekonomik verilere odaklanmaktadır. Böyle bir anlayışa bağlı olarak bir şehrin gelişiminin zenginliğe dair veriler ve göstergeler üzerinden takip edilebileceği düşünülebilir. Ancak şehrin zenginliğinin şehirde yaşayanlar arasında daha adil bir şekilde dağılımı ya da üretime katılmayla ilgili dengesizliklerin var olması, söz konusu zenginliğin belli bir kesim tarafından paylaşılan ve şehre yayılmayan bir durum olduğunu gösterebilir. Şehre ait ekonomik veriler daha dengeli dağılmış olsa da ancak o şehirde yaşayan insanların yaşama ilişkin memnuniyetleri farklılaşabilir. Dolayısıyla sadece ekonomik verilerin ve göstergelerin değil, şehre ait diğer bütün verilerin ve göstergelerin dengeli bir şekilde dağılmasıyla bir şehir gelişiminden bahsetmek mümkün olabilir.
Şehir hayatını sürdüren ve ölçülebilir kılan verilerin, kendi zaman ve bağlamında değerlendirilmesi de şehir gelişim teorileriyle ilgili bir diğer meseledir. Buna göre şehirdeki otomobil sayısı, elektrik ya da su tüketimi gibi verilerin kendi tarihsel bağlamında bir karşılığı olabilir. Bir dönemde oranının artmasıyla gelişmişlik göstergesi olarak yorumlanan bir veri, zamanla oranının azalmasıyla gelişmişlik göstergesi olarak yorumlanmayabilir. Bu nedenle teorilerin yaşanan gerçekliğin farklılaşmasına bağlı olarak yenilenmesine benzer bir şekilde şehir gelişimi teorilerinde de değişmelerin olması kaçınılmazdır. Verilerin zaman içindeki değişimi ve bu değişimin nasıl bir gerçekliği yansıttığı meselesi hayati bir öneme sahiptir. Çünkü şehir, kendi doğası gereği dinamik bir yapıdır.
Şehir gelişimiyle ilgili teorik bir bakış açısı, şehrin süre giden hayatına özellikle etki eden faktörlerin genel ve adil dağılımının yanı sıra kendi değişimini şehir gerçekliğiyle ilişkisi üzerinden geliştirmek durumundadır. Bir şehrin ekonomik göstergelerinin yüksek olması, nüfusunun genç olması, tiyatro izleyici sayısının fazla olması gibi pek çok veri, ancak şehir gerçekliğinin kendi bütünselliğinde ve değişim sürecinde anlamlı bir şekilde yorumlanabilir. Bu konuda sadece belli verilerin ve göstergelerin öne çıkması ya da çıkarılması yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla ölçülebilir verilerin eşit dağılımından öte dengeli ve adil dağılımı önemlidir. Elbette bu verilerin sadece şehir içi kriterler açısından değil, bölge, ülke ve dünya şehirleriyle ilişkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu teorik kabullere göre ölçülebilir veriler, farklı standartlar üzerinden hesaplanarak ve gruplandırılarak şehir gelişim endeksi oluşturmak mümkündür. Farklı teorik kabuller, şehir gelişimiyle ilgili kendi vurgularını öne çıkararak ve böylece verileri hesaplayarak endeksler geliştirmişlerdir. Şehir Gelişim Endeksi adı verilen bu endeks çalışmasında, şehrin bütünselliği göz önünde bulundurularak veriler hesaplanmıştır.
Şehir Gelişim Endeksi Nedir?
Şehir Gelişim Endeksi, üç ana alanı ve bunlara bağlı alt bileşenleri / boyutları temel almaktadır. Endeksin ana alanları “sosyal, iktisadi ve kültürel” alanlardır. Başka bir deyişle şehrin üç temel hayat alanı, endeksin oluşturulmasında odaklanılan alanlardır. Bu üç alan, tarih boyunca bütün şehirlerin üzerine inşa edildiği ve şehir sosyal gerçekliğinin sürekliliğini sağlayan üç ana yapıya karşılık gelmektedir. Ayrıca bu üç temel alanın kendi alt bileşenleri de bulunmaktadır. İdealde şehir gelişimi, temelde bu üç unsurun birbiriyle uyumuna ve bu unsurların ölçülebilir alt göstergelerinin dengeli dağılımına bağlıdır.
Birinci alan, sosyal hayata ve sosyal hayatı yansıtan ölçülebilir verilere odaklanmaktadır. Şehir, bütün farklı alt örgütlenmelerinde kendine göre sosyal ilişkiler barındırdığı gibi genel bir sosyal hayatın da üreticisidir. Örneğin; şehrin demografik yapısı sosyal hayatla ilgilidir. Büyük sanayi üretimine sahip olan şehirler ya da üniversite öğrenci sayısı çok olan şehirler, demografik yapı itibariyle farklı verilere ve görünümlere sahip olacaktır. Aynı zamanda bu değişme, farklı iktisadi ve kültürel sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Şehrin demografik dinamizmi, göç alması ya da vermesi, doğum ve ölüm gibi olaylar şehir gelişimini tespit etmek ve buna göre politika üretmek noktasında merkezi bir yerdedir. Kentin mekânsal dağılımı, sosyal refah, güvenlik ve hayat standartlarının gelişmişlik düzeyleri de sosyal hayatı etkilemektedir. Şehir hayatının kaynaklara erişim imkânları da gelişmişlikle ilgili sosyal göstergeler arasındadır.
İkinci alan, iktisadi verileri ve göstergeleri kapsamaktadır. Şehir gelişimi denildiği zaman iktisadi gelişmişlik ve zenginlik doğrudan akla gelmektedir. İktisadi gelişim, şehir hayatının sürdürülmesinde, şehrin başka şehirlerle rekabet edebilmesinde hayati öneme sahiptir. Şehir Gelişim Endeksi’nde iktisadi gelişim sadece ölçülebilir ekonomik verilerin yüksek olmasının ötesinde “iktisadi refah”a vurgu yapmaktadır. Örneğin; yoksulluğun olduğu ancak yoksullukla mücadele konusunda kamusal örgütlenmelerin bulunduğu bir durum dikkate değerdir. Bu nedenle iktisadi refah hem şehirde hem de şehri oluşturan farklı birimlerde daha dengeli bir iktisadi dağılıma işaret etmektedir. Şehrin iktisadi hareketliliği, bölgesel ve küresel rekabet imkânlarını kullanabilmesi, belli sektörlerin öne çıkması, iktisadi hayatı açıklayan en önemli boyutlardır.
Şehir Gelişim Endeksi’nin üçüncü alanı ise kültürel hayatla ilgilidir. Şehir, tarih boyunca kültürel hayatının kendine özgülüğü ve çeşitliliğiyle diğer yerleşim birimlerinden ayrılmıştır. Ayrıca şehir, kendine özgü bir şehir kültürünün oluştuğu ve sürdürüldüğü bir yaşama birimidir. Aynı zamanda şehrin kültürü çeşitlilik gösterir. Mesela büyükşehirler, kültürel çeşitlilik açısından da zengindir. Kültürel hayat alanı dahilinde; eğitim, göçün kültürel sonuçları, dışa açıklık, siyasal farklılaşma, farklı birimlerin birbirleriyle etkileşimleri gibi konular bulunmaktadır. Dolayısıyla bir şehrin kültürel gelişimi şehir gelişiminin önemli bir parçasıdır.
Şehir Gelişim Endeksi’nin temel alanlar ve bileşenleri